Hikayeci konuşuyor: Siz Yeraltı yolunda ilerlerken sağda kalan korkutucu bir yer dikkatinizi çekebilir. Burası “Kabus Köşesidir”.
Eğer kabus görmek istemiyorsanız lütfen bu alana fazla yoğunlaşmayın. (Korktunuz mu? Lütfen korkmayın, çünki gerçek yaşamda karşılaşacağınız yaratık ve canavarlar rüyada gördüklerinizden çok daha korkutucu ve rüyaya oranla çok daha tehlikeli olabilirler. Kabus köşesine geldiğinizde, lunaparkların korku tünellerindeki gibi yeri ve zamanı belli olmayan ürkütücü olaylarla karşılaşabilirsiniz.
Burada, ne olduğunu tam kestiremediğiniz karartıların gelip geçtiğini görebilir ya da öyle zannedebilir, bir depremde duyabileceğiniz tarzda ürküntü veren ya da gaipten geliyormuş duygusu veren ritmik veya tersi, gök gürlemesi gibi gürültüler, çağlar öncesinden geliyormuş gibi sizi çağıran veya tehdit edici sesler duyabilir, bilmediğiniz ve nasıl birşey olduğunu kestiremediğiniz insan ya da varlıkların sizi kötülük amaçlı takip ettiği duygusuna kapılabilir veya akıl ve gerçekdışı olduğunu bile bile kendinizi ve daha önemlisi yakınlarınızı yaşamsal bir tehdit ve tehlike altında hissedebilirsiniz.
İşte bu köşede, siz oraya ulaştığınız esnada bir örümcek kendi ağında uyurken bir rüya daha doğrusu kabus görüyordu.
Örümcek uykusuna devam ederken Berde (Mantis) acele içerisinde olduğu her halinden anlaşılır bir telaşla Yakur’a geldi. İnsanlara Rüya Üreticisi Yahal’den rüya taşıyan Yakur gibi Berde de bir rüya taşıyıcısıydı ancak o, bu taşıma/kuryelik işini hayvanlar için yapıyordu. Çok sık olmasa da aynı iş alanında oldukları için arasıra bilgi ve görüş alışverişinde bulunurlardı. Berde hiç beklemeden ve hal hatır sormadan Yakur’a: “Örümcek genel olarak rüyasında ağına takılan avlarını ve benzeri rüyaları görürdü ancak bu sefer alışılmadık bir biçimde sanki insani bir rüya görüyor!” dedi.
Aynı anda İnsanoğlu da benzer bir kabusun içindeydi. “Uykuyla uyanıklık arasında araftaydı ve kendini hiç beklemediği şekilde saf bir karanlığın içerisinde buldu. İçiniz cız ettiğinde ince bir sızıdan ateş yükselir gibi bir duygu sizi kaplayıverir ya, işte bir anda içine öyle bir korku girdi ve süratle tüm vücuduna yayıldı. Onların geldiğini hissediyordu. Yedi kişiydiler…” Ne İnsanoğlu ne de Örümcek bunu bilmiyordu ama örümcek te insanoğlu’nun kabusuna girmişti.
Yakur, Berde ve Kelebek hep beraber ve biraz da merakla, örümceği rahatsız etmemeye ya da uyandırmamaya dikkat ederek Örümceğin başına geldiler. Birkaç sisli ve bulanık görüntüden sonra görüntü netleşmeye başladı.
Yedi değil sekiz Hamam Böceği Örümceğin ağını parçalayarak ilerliyordu.
Örümcek rüyasında, kendini gizlemeye ve onlara hissettirmeden saklanmaya çalışırken; ilmek ilmek emek vererek yaptığı ağının böyle hoyratça parçalanmasından derin bir üzüntü duyuyordu. Kendi kendine “Acaba? Bir hedefe ulaşamamak mı? yoksa hedefe ulaşıldığında elde edilen ürünlerin tahrip edildiğini görmek mi daha ıstırap verici? Kendi kendine, belki de şu anda bunların kim olduğu nereden geldiği ve bu tahribatı neden yaptıkları konusuna odaklanmalıyım”dedi.
Örümceği izleyen herkes onun sorusuna yanıt düşünürken, beklenmeyen bir şekilde Düşünür çıkageldi
bir yandan kafasını kaşırken diğer yandan “Bunlar: ‘bencillik, ayrımcılık-kutuplaşma, sömürü, yabancılaşma, tahribat, tüketicilik, kabalık ve şiddet olmalı. Hepsi de tek tek ve tümüyle düzensizlik (ya da kötü düzen) ve kötü yönetimlerin acı verici etkileriyle sonuçlanabileceği gibi; düzensizlik ve kötü yönetimler de bunların oluşumuna katkı sağlayabilir veya doğrudan nedeni olabilirler. Tabii ki sayılarını artırabilir, onları çeşitlendirebilir ya da başlıklarını değiştirebilirsiniz. Yeri ve zamanı geldiğinde bunların nedenleri, koşulları ve kaynakları ile tarihsel gelişimlerini tartışmayı çok arzu ederim.”
Düşünür’ün duraklamasını fırsat bilen Örümcek sözü aldı ve İnsanlardan genel şikayetini işaretlerle anlatmaya başladı. “İnsanların bana karşı yokedici tavırlarını özellikle Örümcek Korkuları- Araknofobi varsa bir dereceye kadar anlayabilirim. Temizlik adına beni evlerinde, tavan köşelerinde de görmek istemeyebilirler. Belki de evin içerisinde çok çoğaldığımız zaman onlara terkedilmiş bir evde yaşıyor olma duygusu da veriyor olabiliriz. Ancak, gözönünde olmayan, gizli saklı yerlerde, bahçede, ağaç kovuklarında, çalı arkalarında bile beni bulup ağlarımı ve beni yoketmelerini anlayamıyorum. Elbette zararlı ve korkutucu türlerimiz de var ve bunlara karşı kendini koruma güdüsü de anlaşılabilir ama, hepimizin de tehlikeli olmadığını ve hatta zararsız olduğumuzu, bizlerin de arılar kadar olmasa da eko-sistemin bir parçası olduğumuzu insanoğlunun ara sıra da olsa hatırlamasında yarar var diye düşünüyorum.” Berde bunu eğitimciye ileteceğine söz verdi ve tamam mı?” dedi. Örümcek Berdeye teşekkür etti.
Düşünür de bu arada kendi kendine sesli düşünmeye başladı: “Bu insanoğlu biraz garip mi desem, tuhaf mı desem bilemedim. Temizlik amacıyla küçücük bir örümceğin yuvasını bile görüyor ve tedbir alıyor da; neredeyse yüzyıllardır, hatta bin yıllardır yaşamına nüfuz eden,nüfuz etmekle kalmayıp yaşamını istila eden ve ona rahat yüzü vermeyen bu kötülük ağlarını göremiyor. Üstelik bu ağlar çok daha yapışkan, daha görünmez, boğucu, acı verici, kötülüklerle dolu vs… Daha ilginci bu ağlar çok daha dayanıklı, bulaşıcı ve kuşaklar boyu kendilerini çoğaltma ve tekrarlama özellikleri de var. İnsanoğlu radyasyondan etkilenmeyen hamam böceklerine karşı ‘tarım ilacı’ geliştiriyor da, bu ‘insanlık yiyicisi’ canavarlara karşı acınası, çaresiz ve hatta zavallı kalıyor. İnsanların ne kadarının bunun ayırdında olduğunu, tercihlerinin kendi yaşamlarına nasıl yön verdiği konusundaki farkındalıklarını bilemem. Ayrıca bu konularda, canla başla çalışan, bilinçli mücadele veren belki milyonlarca insanın bu kategoride olmadığını belirtmeliyim.”
Örümcek araya girerek” Ağımın merkezindeki ışık mıdır? ateş midir? O parlayan şey nedir. Onu oraya ben koymadım” dedi.
Düşünür: “O, insanlığın ve hatta dünyanın geleceğidir. Geçmişte bu canavarlar yapacağını yaptı. Bu gün de arzu ettikleri her şeyi yapmak için hiçbir gayretten çekinmiyorlar. Eğer kaldıysa, ele geçirecekleri sadece gelecek kaldı.
Yakur, Berde, Örümcek ve Kelebek çok üzüldüler. Kelebek, gözleri yaşararak “Peki” dedi” Bunlardan nasıl kurtulacaklar? Bunun hazır bir çözümü var mı?”
Düşünür devamla: “Bunları insanlık yüzyıllardır nasıl yarattıysa bunlardan çıkış yolunu da yine kendisi bulacak. Etkileri, etkinlikleri, tercih ve takip ettikleri yolların tümü hakkında bilgi sahibi olmasam da şu anda daha iyi bir Dünya için pekçok barışçıl mücadele yürütüldüğünü biliyorum. Ancak bunların barışçıl örgütlenme ve iletişimlerinin etkinliğinden emin değilim. Biraz da sanki toplu bir mücadele yerine birinin mücadele ettiğini bir sebeple diğeri destekliyor gibi de görünüyor. Belki de bunarla mücadelede en temel ölçütlerden/parametrelerden birisi tutarlılıktır. Kendi menfaatleri için diğer egoları beslemeyi kurnazlık sayanları mı? Sömürüye karşı masum insanlar üzerinden şiddete başvuran ve sömürünün bizzat aracı haline gelenleri mi? Kabalığı dürüstlük ve içtenlik sayanları mı? Söyleminde zayıfın yanında görünüp, günlük pratiği ya da eyleminde zayıfa zulmedenleri mi? Baskı ve kutuplaştırmayla gemisini yürütmeye çalışanları mı? hangisini sayayım bilemedim.
Belki dile getirilmesi gereken bir diğer nokta da şudur: Bu canavarlar bir kere oluştuğunda ve toplumda yer bulduğunda, oluşturucularından bağımsız hale gelir ve arka planda kendi dinamiklerine göre genişleyerek ve büyüyerek, içiçe geçmiş ve karmaşık bir şekilde çalışmaya devam ederler. Bir şeyin yıkılmanın kolay, yapılmasının çok zor olduğu gibi, bunları ve yüzyıllara uzanan tortularını ortadan kaldırmak; oluşturulmaları için verilen emekten binlerce kat fazlasını gerektirebilir. Esasen canavarları oluşturan ve bilinçli ya da bilinçsiz destekleyenlerin bir gün zarar sırasının kendilerine de geleceğini bilmelerinde yarar vardır. Kötülük sınırsız görünse de sonsuz değildir ve bir gün yapanı da yakalar. Umarım daha sonraki çalışmalarda, bu yaratıkların yaşam dehlizlerini, karmaşıklıklarını ve birbirini besleyen ve etkileyen dolanıklıklarını birlikte inceleme fırsatı buluruz. Bireysel ve toplu/kolektif farkındalık ve dolayısıyla bilincin geliştirilmesi ilk ve önemli adım olabilir. Burada bir parantez açmak gerekirse, inceleme açısından bilinç ve farkındalık bir üstyapı kurumu olarak görülebilir. Öz ve biçim ilişkisinde olduğu gibi, burada bilinç sözkonusu olduğunda bunun altyapısı, koşulları, süreci ve sonuçlarını kapsayacak bütüncül bir yaklaşımdan sözetmek yerinde olabilir.”
Berde: “Peki, nedenler?” diye sordu.
Düşünür: “Şimdilik bunlara girmemeyi düşünüyorum. Bunu anlatmaya kitaplar yetmeyebilir.Menfaat/çıkar odaklı olanların izahı kendi içerisindedir. Özetle ‘çıkar savaşı’ da denebilir. Keşke bu kadar basit olsaydı” diye ilave etti. “Şimdilik sadece, Kim? Nerede? Ve Nedenbunlardan doğrudan ya da dolaylı fayda sağlıyor, destekliyor ve onaylıyorsa, kim kimin değirmenine su taşıyorsa ve hatta aktif olarak bu yaratıklara karşı çıkmıyorsa onlara bakmak gerekebilir. Burada da en önemli sorgulama Nasıl?dır. Burada durayım.”
Düşünür düşündükçe doluyor, doldukça düşünüyordu. Tam avaz avaz ağlayacaktı ki bunun lüzumsuzluğunu, etkisizliğini ve faydasızlığını fark ederek, sessizce, derin ve tarifsiz bir acıyla içine ağlamayı yeğledi. Belki de o anda teselliye daha çok gereksinimi olan, yuvası paramparça olmuş Örümcek olmasına rağmen, onun kendisini sekiz bacağını sararak kucaklamasını ve teselli etmesini çok isterdi.
Bunları hisseder ve yaşarken, yeraltı yolunda apansız şekilde gökyüzüne daha iyi bir gelecek vaadeden umut gibi bir pencere açıldı ve yüzlerine sabah serinliği çarptı. Örümcek yeni ağını inşa edebileceği gözlerden uzak bir yer aramaya çıkmış, başka bir Berde de garip rüyalar görmeye başladığı haber verilen kediye doğru koşmaya başlamıştı…