Masalcı anlatıyor: Bir zamanlar Deniz Ülkesinden Afitap Teyze, Bozkır Ülkesinden Kenkirzepin'in atölyesine komşu olarak yaşıyormuş. Afitap Teyze seksendört yaşındaymış. Bundan sonrasını Kenkirzepin'den dinleyelim: Atölyenin kapısına üç defa sertçe vurulması, vuruş sayısı olarak değil de, kapıyı çalma tarzı açısından Afitap Teyzenin geldiğini söylüyordu. Kendisine kapıyı açarken karga arkadaşım Maviş te omuzumdaydı ve Afitap Teyze onu ilk defa görüyordu. Yüzümde büyük bir gülümsemeyle ve Onunla şakalaşarak "Günaydın Afitap Teyze, yine zili çalmadın" dedim. Kendisi de gülümseyerek "Çok konuşma!" diye yanıtladı. "Bunu sana getirdim." Elinde üzeri kapakla kapatılmış derin bir kap tutuyordu. "Hayırdır Afitap Teyze?" dedim. Elindeki kabın kapağını açtığında kabın içinde bir bardak ve bardakta dumanı tüten sütü gördüm."Bu sabah hava biraz serin. İçini ısıtır." diyerek kabı bana doğru uzattı. Afitap Teyzenin, karga arkadaşım Maviş gibi mavi renkli, derin bakan, zeki gözleri vardı.
"Onu uçuracaksın değil mi?" "Evet" dedim. Maviş'i ilk aldığımda, internette kargalarla ilgili kısa bir araştırma yaparken gördüğüm ilk cümle onların vahşi/doğal hayvanlar olduğuydu. Afitap Teyzenin internetten haberi yoktu ama Doğa kurallarının farkındaydı.
Her çarşamba günü Orukk evreninde pazar kurulur. Sanki bütün evren pazar yeri gibi olur. Pazar kurulan günlerden birinde öylesine dolanırken, bir iç ses beni kümes hayvanlarının satıldığı yokuşa doğru yönlendiriyor gibi geldi. Kafeslerin içinde satış için tutulan piliç ve civcivlerin arasında gövdesi siyah tüylü kel bir kafa gördüm. Bu yavru bir kargaydı. Daha yakından bakarken "Satılık mı?" diye sordum.Kafesin yakınında, kaldırıma oturmuş yaşlı adam "Uçuracaksan hediyemiz olsun" dedi. Yaşlı amca'ya teşekkür ederek yavru kargayı bir karton kutuya koydum ve atölyeye adeta seğirttim. Masmavi gözleri nedeniyle hemen ona Maviş adını koydum. Atölyede boyama için aldığım damlalığa su çektim ve ona birkaç damla su verdim. (Sonradan bunun daha küçük yavrular için tehlikeli de olabileceğini öğrendim ama Maviş biraz daha yetişkin olduğundan olsa gerek bir sorun da yaşamadım.) Hemen topraktan bir kaç solucan bulup kendisine verdim ve onu mutfakta bırakarak ona yiyecek birşeyler almak üzere dışarıya çıktım. ...
Geri döndüğümde Onu beni beklerken buldum. Kendisini sol elimde tutarken diğer yandan tekrar su ve biraz meyve verdim. Atölyeden akşama doğru eve dönünce, eşime kısa bir özet yaptım ve "Bu Mavişle nasıl iletişim kuracağız? Ne dersin" diye sordum. (Ne Maviş'in ne de benim bu konuda bir fikrimiz yoktu.) Eşim Mübertintis'in kedisi olduğu için hayvanlarla iletişim konusunda benden iyiydi. "Onu gözlemle!" dedi. Bu ilerleme sağlamak için oldukça değerli bir tavsiye oldu.Tesadüfen aynı akşam televizyonda akbabalarla ilgili bir belgesel vardı. Yavru akbabalar acıktıkları zaman annelerinin pençelerini gagalıyorlardı. Ertesi gün Maviş'in benzer davranışlar sergilediğini gördüm. Sanki babasıymışım gibi ayak parmaklarımı gagalıyordu.Mamasını yedikten sonra da gagasını elime sürerek temizliyor ve doyduğunu bildiriyordu.
Aynı gün ona güvenli bir yuva yaptım. Onu omuzuma koyduğum zaman orada olmayı sevdi ve ben dolaştıkça o da omuzumdan etrafı inceledi. Acıktığı zaman da ayak parmaklarım yerine kulağımı gagalayarak acıktığını bildiriyordu. Bu şekilde, birlikte keyifli bir hafta geçirdik.
Sekizinci gün arka bahçede ben hamakta otururken, o, biraz yüksekte kalan yuvasında oyalanıyordu. Sonra yuvanın kenarına kadar geldi ve birkaç ikircikli hareketten sonra bana doğru uçmayı denedi. Onu havada yakaladım ve tekrar yuvasına koydum. Daha iyi sonuçlar alacak şekilde tekrar tekrar denedi. Daha önce yanlış bir önyargıyla kuşların doğuştan uçabildiğini düşünürdüm. Fakat Maviş'le anladım ki uçmayı öğreniyorlar.
Dokuzuncu gün Maviş daha yükseğe uçtu. Onuncu gün, akşam karanlığı basmak üzereyken, daha yükseğe uçarak duvarın üzerindeki çite kondu. Orada öylece durmuş sanki bir karar veriyor gibiydi. Kenkirzepin "Ayrılıyormusun?" dedi. Maviş elveda der gibi Kenkirzepin'e baktı ve komşunun bahçesindeki ağaçların üzerine uçarak gaklamaya başladı.
Sonra aniden iki yetişkin karga belirdi. Akşam olmak üzereydi. Gökyüzü daha da grileşirken, gökyüzünün derin boşluğunda, iki yetişkin karga önde, onların gerisinde sarsak sarsak uçan Maviş'i gördü. Onlar gözden kayboluncaya kadar izledi ve Maviş gitti...
Kenkirzepin sırtını duvara yaslayarak yere oturdu. Arkada bir keman müziği yanık yanık ve derinden yankılanıyordu.
Sonra atölyeye girdi, MDF bir levha kaptı ve boya kutularını alarak içinden geldiği gibi dökmeye başladı. Bittiğinde durdu ve karışık duygular içerisinde atölyeyi terketti. Ertesi gün döndüğünde boyalar kurumuştu. Çalışmaya baktı. Soyut çalışmalarda bu tür şeyler olmadığını bilmesine rağmen, ona sanki; alt ortada bir yavru karga duruyor, sağ alt köşede hamakta bir adam sallanıyor,sağ ortada gözlüklü bir adam profili çıkmış ve geriden sessiz sessiz kemanın melodileri işitiliyor gibi geldi. Tabloda Afitap Teyzeyi göremedi ama onu her zaman gönlünde taşımaya devam edecekti.
Ne zaman üzerinden gaklayarak bir karga uçsa ona, onun Maviş olma ihtimalini düşündürürken Afitap Teyze'nin artık kapıyı çalmadığı hatırına gelir. Afitap Teyze ile Maviş'in tek benzerlikleri sadece mavi gözleri değildi. Onlar aynı zamanda çok iyi birer dost, çok geniş ve zengin birer yürektiler...