Aylardan temmuzdu ve kavurucu bir sıcak vardı. Çocuk köyün dışındaki patikada amaçsızca yürüyordu. Sağında kalan kurumuş dere yatağındaki bodur çalılardan başka ne bir bitki, ne de gölgesine sığınılabilecek bir ağaç vardı. Solunda yer yer kırmızı ve gri katmanlarıyla kuzeye doğru uzanan yükseltiye baktı. Köylüler bu tepelere "Kızıl Kayalar" diyordu. Sıcaklığın verdiği bunaltıcı rahatsızlığa rağmen, çocuk yürüyüşten keyif alıyordu. Etraftaki sessizlik ve sakinlik ona "kuş uçmaz kervan geçmez" bir yerde kendi başına olma hissi veriyordu. Bir adım daha atacaktı ki, son anda bir deliğin etrafında, yerde yatan anne yılanla beş yavrusunu görerek durdu. Anne yılanla iki yavru yılan onu fark eder etmez deliğe kayarak kaçtılar. Diğer üç yavru yılan, sanki çocuk orada değilmiş gibi sıcağın keyfini çıkarmaya devam ediyorlardı. Birdenbire beklenmedik bir şey oldu ve çocuk kendisini yılan haline gelmiş olarak onlarla beraber yatar şekilde buldu. Yavru yılanlardan birisi tıslayarak "Hadi Gel!" dedi. Yavru yılanlardan birisi önde diğer ikisi sağında solunda ve çocuk ortada olmak üzere, hep beraber deliğin içine doğru kaydılar.
Delik serin ve karanlık bir tünel gibiydi. Delikte ilerlerken solda, kayalıklar üzerinde birtakım semboller gördü ve durdu. O durunca diğerleri de durdular.
Bunlar nedir? dedi. Daha önce böyle birşey görmedim. O sorusunu sorar sormaz, yılanlardan birisi sanki eski çağlardan gelen bir kadına dönüştü. Kadın arkadaşça ve anaç bir şeklide tıslayarak: "Orada EMPATİ yazıyor" dedi. Çocuk merakla: " Empati nedir ki?" " Kısaca kendini diğerlerinin yerine koymaktır, diyebiliriz. Onların ortamını/koşullarını anlamak ve onlar gibi hissetmek." Çocuk ta biraz utanarak tısladı " Anlıyorum..."
Çocuk kadını biraz da boş bakışlarla dinliyordu...
" Son sözlerim biz yılanlar hakkındaki önyargılarınızla ilgili olacak. Yıllar boyu bizleri sinsi ve zararlı düşmanlarmışız gibi tanımladınız ve sembolleştirdiniz. Dış görünüşümüz korkutucu olabilir, sessiz hareket şeklimizi sevmeyebilir ya da soğuk kanlı hayvanlar olduğumuz için bizi itici bulabilirsiniz. Sizinle kıyaslandığımızda hiç te kötü değiliz ve hatta doğa döngüsü içerisinde bize düşen faaliyetler itibariyle faydalı olduğumuzu bile düşünüyorum. Zehirimizi bile kullandığınızı hatırlatmama gerek yok. Lütfen bakış açınızla ilgili olarak, önce kendinize bakın ve kodlandığımız şekilde davrandığımız için bizi acımasızca yargılamayı bırakın... Lütfen biraz empati..." Bunları söyledikten sonra Kadın geldiği gibi kayboldu ve dört yılan aynı dizilişle tekrar ilerlemeye başladılar. Aradan bir süre geçtikten sonra bir kapıya geldiler.
Küçük yılanlar "Yılanlı kapıya geldik!" diye tısladılar. Kapı kendiliğinden açıldı. Kapıdan geçer geçmez çocuk yine eski haline dönüştü. Yılan yavrularının ikisi birer omuzunda bir tanesi de başının üzerindeydi. Sola doğru baktığı zaman karlarla kaplı bir düzlükte emekleyen üç çıplak bebek ve arkalarında yürüyen belden yukarıları ve ayakları çıplak üç kadını gördü. Bir taraf sıcaktan kavrulurken diğer tarafın nasıl karlarla kaplı olduğunu çözmeye çalışırken soğuk bölgeye doğru yöneliyordu ki, yılarlar onun niyetini anlamış gibi hep bir ağızdan "Eğer o tarafa geçersen biz ölürüz!" dediler. Çocuk durdu. Başını tekrar sola çevirdiğinde yılan yuvasına ilk gelişinde gördüğü kırmızı ve gri katmanlarıyla uzanan yükseltiyi gördü. Her taraf yeniden buram buram sıcaktı. Kafasını önüne eğdi ve sereserpe uzanmış olarak sıcağın keyfini çıkarmaya devam eden üç küçük yılan yavrusuna sempatiyle baktı. İçinde bir hoşluk duygusuyla ıslık çala çala yürümeye devam etti...
contact: absart@outlook.com